Keşmir şehrindeyken, tanınmış bir üniversitenin felsefe bölüm başkanı olan bir Vedanta ile tanıştım. “Sorularınıza cevap verebilirsem, memnuniyetle cevaplayacağım.” dedi.

Ona şu soruları sordum: “Upanişadlar, bana çelişkilerle dolu gibi geliyor. Bir yerde, Brahman’ın tereddütsüz bir şekilde tek olduğunu söylüyorlar.

Başka bir yerde, Brahmanın her şey olduğunu söylüyorlar. Üçüncü olarak, bu dünyanın yanlış olduğunu ve tek doğrunun Brahman olduğunu söylüyorlar. Dördüncü olarak, tüm bu farklılıkların altında sadece tek bir mutlak gerçek olduğunu söylüyorlar. Bu çelişkili ifadelerin içerisinden nasıl tek bir anlam çıkarılabilir?”

“Bir Swami’nin sorularını nasıl cevaplayacağımı bilmiyorum. Shankaracharya sisteminin bir Swami’si olmayı öğreniyorsunuz. Cevapları benden daha iyi biliyor olmalısınız.” diyerek cevap verdi.

Daha çok bilgili insanı ziyaret ettim ama kimse bu sorularımı tatmin edecek bir cevap veremedi. Bana farklı Upanişadlar hakkında yorumlar verdiler, ancak hiç biri bu çelişkileri ortadan kaldırmadı. En sonunda, Himalayaların 215 kilometre derinliklerinde, Uttarkashi yakınlarındaki Swami Vishnu Maharaj’ı görmeye gittim. Her zaman çıplaktı ve hiçbir giysisi ya da eşyası yoktu. Ona “Upanişadlar hakkında bir şey bilmek istiyorum.” dedim.

“Sen önce diz çök. Kibirli bir egoyla Upanişadlar hakkında sorular soruyorsun. Bu ince gerçekleri nasıl görebilirsin ki?!” diye cevapladı.

Kimsenin önünde diz çökmeyi sevmediğim için onun yanından ayrıldım. Daha sonra, ne zaman birine Upanişadlar hakkında soru sorsam, bana Vishnu Maharaj’a gitmemi, ondan başka kimsenin cevap veremeyeceğini söyleyip durdular. Ama ona sormak istemedim. Çünkü benim tüm sorunumun egom olduğunun farkındaydı. Bu yüzden sorumu duyar duymaz ‘önce diz çök, sonra cevap vereceğim’ diyerek beni sınamıştı. Bunu yapamazdım. Sorularıma cevap verebilecek başka Swamiler bulabilmek için elimden geleni yaptım. Ama sorduğum herkes beni Vishnu Maharaj’a yönlendiriyordu.

Her gün Ganj’ın kıyısındaki yaşadığı mağaraya yaklaşıyordum. Yaklaşırken ‘görelim, sorularıma nasıl cevap veriyor’ diye düşünüyordum. Ama yaklaştıkça, ayyuka çıkmakta olan yüzleşmelerimden korkup geri dönerdim.

Bir gün beni mağarasının yakınlarında gördü ve “Gel, otur. Aç mısın? Benimle birlikte yemek ister misin?” dedi. Pek mutlu ve kibardı. Bana yiyecek ve içecek bir şeyler ikram etti. Ardından da “Şimdi gitmelisin. Bugün seninle geçirecek daha fazla zamanım yok.” dedi.

“Bazı sorularım için gelmiştim. Yiyecek ve içeceği herhangi bir yerden zaten alabilirim. Benim manevi bir besine ihtiyacım var.” dedim. O ise şöyle cevapladı: “Hazır değilsin. Zihninde beni incelemek istiyorsun; sorularına cevap verip veremeyeceğimi görmek istiyorsun. Ama öğrenmek istemiyorsun. Hazır olduğunda bana gel, o zaman cevaplayacağım.” Ertesi gün mütevazi bir halde yanına gittim ve “Bütün gece kendimi hazırladım, şimdi hazırım!” dedim.

Sonunda bildiklerini bana öğretti ve benim tüm sorularım cevaplanmış oldu. Sorularımı sistematik bir şekilde cevaplayarak, Upanişad öğretilerinde herhangi bir çelişki olmadığını söyledi. Bu öğretiler, büyük bilgeler derin bir tefekkür ve meditasyon halindeyken direkt olarak alınmıştı.

Sorularımı şöyle açıkladı: “Öğrenci pratik etmeye başlayınca, bu görünen dünyanın değişken olduğunu ve gerçeğin asla değişmediğini fark etmeye başlar. O zaman, pek çok değişikliklerle dolu olan bu şekiller ve isimler dünyasının sahte olduğunu, onun arkasında değişmeyen mutlak bir gerçek olduğunu bilir.”

“İkinci adımda, artık hakikati öğrendiğinde, tek bir hakikat olduğunu ve hakikatin de aynı anda her yerde olduğunu anlar. Dolayısıyla sahtelik diye bir şey yoktur. Bu aşamada, hem sınırlı hem de sonsuz olan dünyalarda aynı ve tek olan hakikati bilir. Ancak, arayanın, yalnızca tek bir mutlak hakikat olduğunu ve görünüşte yanlış olanın, gerçekte mutlak hakikatin bir tezahürü olduğunu idrak ettiği daha yüksek bir adım daha vardır.”

“Bu çelişkiler, yalnızca Upanişadları yetkin bir ustayla çalışmayan öğrencilerin kafasını karıştırır. Yetkin bir usta, öğrencinin farklı seviyelerde yaşayacağı deneyimlerin farkında olmasını sağlar. Bunlar bilincin seviyeleridir ve aralarında herhangi bir çelişki yoktur.”

“Upanişad öğretileri sıradan ve hatta entelektüel zihin tarafından anlaşılamaz. Yalnızca sezgisel bilgi bu öğretilerin anlamına ulaştırır.”

Aslında, ustamdan aldığım öğretileri güçlendirmek istemiştim ve bilerek bu soruları başkalarına sormuştum. Bilgeler, tevazu olmadan asla sorulan soruları cevaplamazlar. Sorular, tevazunun kendisi tarafından çözülür. Bu büyük bilge, bana entelektüel bilgilerin üzerine çıkmamı öğretmişti ve bu tür incelikli soruların cevaplarına erişmek adına sezgimin kesintisiz olarak akmasına izin vermem için beni eğitmişti.

 

Yazan      : Swami Rama
Çeviren.   : Şükran Karaduman
Kaynakça: https://www.gurudwaraashram.com/hakkimizda/spiritual-rehberlerimiz/swami-rama-dan/242-sezgi-ve-tevazu

Go to top