Şu sürekli kafamızın içinde dönüp duran "İkircikli’’ düşünceler...
İçimizi yiyip bitiren, olayları, diğerlerini, (hayvanlar alemi de dahil buna) olduğu gibi değil de, uydurduğumuz gibi, geçmiş bilgilerimizle, tecrübelerimizle, en çok da bize acı veren deneyimlerimizle, görmemizi sağlayan, gerçekte olmayan, olacağı da, diğer sayılamayacak, sonsuz ihtimalden, sadece biri kadar olan...
Kafamızdan geçen binlerce ihtimalden biri olduğunda da hani,
-"Hah! ben demiştim bak..’’
-"Ne düşünsem oluyor..’’
-"Bende gerçekten bir şeyler var’’
dediğimiz, kendimize, herkese…
*Kendimden biliyorum yıllarca Cadıyım, Büyücüyüm sandım ve sandılar :)
Neyse, her anımızı, sanki gerçekmiş, o anda yaşanıyormuş gibi, yoran, etkileyen ve tüm zamanlarımıza yayılan, oyalayan, her türlü üretimimizi, huzurumuzu, sevgimizi bile yöneten karmaşalar kendileri…
Bu düşünceler dişil olaylar, dişil tarafımızın üretimleri "Yin’’ yanımızın...
İşte erkek ve kadın düşünce sistemi arasındaki en büyük, öz farklılıklardan biri bence, dişilin düşünce sistemlerindeki bu karmaşa farkı...
Eril, "Olana’’ bakmaya odaklıyken, dişil, "olabileceklere’’ bakmayı öğrenmiş, pozisyonu gereği, yaradılıştan bu yana, soyunu devam ettirebilmek, doğurduğunu, içinden, canından çıkardığını güvende tutabilmek, besleyebilmek, bebek sorumluluğu ile belki de çıkamadığı mağarasına avlanıp yemek getirmesine, yanlarında olmasına ihtiyaç duyduğu, erkeği, babayı da, yanlarında tutabilmek için, uygun bulduğu durumun devamlılığını sağlayabilmek için.
Bu yüzden iki oğlum olsun istemiştim :)
Kendim gibi bir kadınla daha uğraşamayacağımı düşünürdüm o zamanlar..
Ne güzeldi erkekler, basit düşünüyorlardı sanki, sadece olana bakarak, daha An’da...
Tabi "Anlayış’’, "Aile Dizimi’’ gibi çalışmalara başlamadan önceydi, özellikle genç yaşında kaybettiğim annemle, dolayısı ile kadınlarla...
Yani bu düşünce şekli sadece kadınlara özgü değil, kadınsı, dişil, yin…
Bedenimizin yarısı doğu tıbbına, felsefesine göre...
İda- Pingala..
Yin- Yang..
Dişil- Eril..
Batı tıbbında da, sol beyin, sağ beyin biliyorsunuz ki, hepimizi oluşturan durumlar, ve hepsi gerekli duygular hayatta kalabilmemiz için, olması değil sorun, dengesi şaşmış olması, bir tarafın fazla olması, gelmesi...
Erkeklerde de bu taraf, bu yorucu düşünme şekli, hali, evde olmayan, bir sebeple artık olamayan baba tablosuyla, daha çok "Yalnız Anne’’, kız kardeş veya dişil bakım verenlerle büyüyenlerde, farkında ya da olmayarak, evdekiler tarafından"’Baba’’ nın "Eril’’ in suçlanması ile artarak, yetişkinliğinde de, sevgili ve eşlerle devam ediyor ne yazık ki...
Anne-baba’mızı beklentilerimiz ya da toplumsal yargılarla değil, oldukları, yapabildikleri halleri ile görüp, tam da, hak ettikleri yere koyamaz isek, anlayışa çeviremez, kendimiz ile çalışmaz isek bu toksik düşünce sistemini, dengesizliği fark edemezsek, kadın, erkek hepimiz, bu düşünce sistemi karmaşası, bu dengesiz hal ile uğraşıp, kafamızı kaldıramayıp, gerçekten yapmak, olmak, sevmek istediklerimizin hakkını veremeyiz ne yazık ki...
Ve Yin/Yang, sadece Dişil/Eril insanı, canlıyı temsil etmiyor baktığımızda, vücudumuzun bölgeleri ve fiziksel ya da manevi olayları da ifade ediyor, her şeyin bir Yin’i, bir Yang’ı var,
Hepsinin birbirine bağlı bir bütün olduğunu hatırlarsak, fark etmez ve kendimizle çalışmaz isek, her duruma karşı, dengesizlikler yaşamaya mahkûm etmiş olacağız kendimizi…
Fark etmeye, çalışmaya, kendini sevmeye, kendini seçmeye,
Namaste