1999 depremi olmadan iki gün önce Yalova’da yazlık evimdeydim. 15 ağustosta Amsterdam’da lisede okuyan çocuklarımın okulları açılıyordu. Onları Amsterdam’a yolcu etmek için yazlıktan ayrıldıktan iki gün sonra deprem oldu.
Gençliğimin yaz tatillerini geçirdiğim annemin evi ve sonradan eşimle beraber satın aldığımız evimiz yıkıldı. En önemlisi arkadaşlarım, komşularım, yüzlerce insan çökük altında kalıp, can verdi. Depremi duyduğumuzda ablam ve eniştemle beraber Side’deydik. Ablamın iki kızı annemin evinde, yazlıkta idiler ve yıkık binadan canlarını zor kurtarıp dışarı fırlamışlardı. Hatlar kesilmeden önce telefon edip, deprem olduğunu ve iyi oldukları haberini verdiler. Arabaya atlayıp hemen Yalova’ya gittik. Yazlıklarımızın olduğu siteye ulaştığımızda manzara felaketti. Annemin dairesinin olduğu apartmanın altındaki göçükten komşularımızın inleme sesleri geliyordu. Bizim üçüncü katta olan dairemiz ise zemin kat olmuş, komşularım yıkık binanın altında can vermişlerdi.
Ablam ve eniştem ile yıkık binaların altından insanların yakınlarının bedenlerini çıkarma çabalarını ağlayarak izliyorduk. Komşularımdan bir hanımın üç kızı yıkık altında idi ve "ne olur çıkarın kızlarımı, kurtarın yavrularımı’’ feryadı ile adeta gökyüzü sallanıyordu. O zaman eniştem beni çok düşündüren şu sözü söyledi. "Ölenlere acıyoruz ama geride kalmak çok daha zor. Ölmek mi zor, yoksa arkada kalmak mı?’’ demişti. O annenin kızları kurtulmadı, üç kızda can verdi. Anne yaşadı, yaşadı ama kim bilir nasıl yaşadı? Yaşamak mıydı yaşadığı?
Son yaşadığımız afet ile binlerce insan yaşama veda etti, anneler çocuksuz, çocuklar annesiz, babasız kaldı. Kelimeler ile ifade edilemeyecek yaralar açıldı. Peki şimdi ne olacak? Bu insanlar yaşama tekrar nasıl bağlanacak?
Senelerdir seminerlerimde, yazdığım kitap ve makalelerimde hakikat ile kavga etmeyip, olanı olduğu gibi kabul etmenin, olana bakış açımızı değiştirmenin gücünden bahsettim. "Her şey bizim için oluyor, her olanda bir hayır vardır’’ bakış açısından yaşama bağlandım. ‘’Evren dosttur, olana güven’’ bakış açısından yaşama hep gülümseyerek baktım. İlk defa zorlanıyorum.
Deprem öldürmedi. Deprem doğanın işi ve işini yapıyor. Her an bedenimizde eski hücreler ölüyor, yenileri doğuyor ve bu bedenin işi. Aynı şekilde yer kürenin altında olanlar da evrenin işi. Yerin üstünde ne yaptığımız ise insanın, yani bizlerin işi. Yer üstünde ne mi yaptık? Bu konuda fazla yazmayacağım. Neler yapmadık ki? Fay hattı üzerinde depreme dayanıklı olmayan evler yaptık. İzin verilmemesi gereken kuralları geçirttik. İmar affı diye çürük binalara eklemeler yaptık. Her şeyden önce depremi ciddiye almadık.
1992 yılında eşimin işi gereği Dubai’de oturuyorduk. Annemin Yalova’nın dışındaki sitelerden birinde olan yazlığına yakın, yeni yapılan bir sitede yazlık almayı düşünüyorduk. O zamanlar 9 yaşında ve ilk okulda olan oğlum "anne buradan ev almayın, çok riskli, ben okulda coğrafya dersinde öğrendim, orası kırmızı fay hattının üzerinde’’ dedi. Ben de oğluma şu cevabı vermiştim. ’’Oğlum bizin evimizi satın alacağımız sitenin inşaatını çok iyi bir İnşaat şirketi yapıyor. Onlar sağlam bina yaparlar, sen merak etme.’’ Evet gerçekten de çok sağlam bina yapmışlar ki çoğu bloklar yerle bir oldu. Fay hattı üzerinde ve zemini bataklık olan bir yerde 5 katlı bloklar yapmışlardı ve sonuç ortada.
8 Ağustos 2023 de benzer hatta çok daha da acı bir deneyim yaşandı.
Seminerlerime katılımcı olarak katıldığı zaman tanıştığım, uzun senelerdir de can dostum olan arkadaşım Hatay’da evini ve yakınlarını kaybetti. Arkadaşımı hatlar henüz kesilmeden-aradığımda, "olanları metanetle izliyorum can, olana karşı gelmeden izliyorum, inancım olmasa dayanmam mümkün olamazdı’’ deyişi, onun erdemliği, metaneti bana çok dokundu ve yaşam için ilham kaynağım oldu. Arkadaşım gene şanslı bir grupta idi. Ailesinden kaybı yoktu.
"Cana gelmesin, mala gelsin, mal yerine gelir’’ atasözü çok doğru idi.
Eşimin babaanne, anneanne ve dedeleri Girit ve benim annemin dedesi ve babaannesi ise Kırım göçmenleridir. Atalarımız Girit ve Kırım’dan arkalarında her şeylerini bırakıp Anadolu’ya göç etmişler. Türkiye’de tanıdığım pek çok aile bir şeklide bir yerlerden göç nedeniyle Türkiye’ye gelmiş ve yeniden yaşama başlamış kişiler. Vatanlarını, doğdukları yerleri, evlerini hatta yakınlarını terk etmiş ve yeni topraklarda kök salmışlar. Onlar bir şeklide ayakta ve hayatta kalmış ve yeniden yeşermeyi başarmışlar.
Maraş depremi maddi manevi çok derin yaralar açtı. Depremde kayıp vermiş kardeşlerimizin yeniden kök salmaları, yaşama tekrar bağlanabilmeleri için ne mümkün ise yapmak insanlık adına taşıdığımız toplu bir sorumluluktur diye düşünüyorum. Sevgi ile açacağımız kalplerimiz ve elimizden gelen tüm desteklerimiz onlara yalnız olmadıklarını, hepimizin bir olduğumuzu hissettirecek ve umut verecektir.
Uzun sürecek bir maratona başlıyoruz. Sevgi ve dayanışma yolculuğumuzda yolumuz açık olsun. Depremde kayıp veren tüm canlarımıza sabır diliyorum. Yaşama tekrar bağlanmak çok zor da olsa umudumuzu yitirmemek ve güneşin tekrar açacağına inanmak aldıkları nefese can verecektir.
Seminerlerimde "her ne oldu ise hayrımıza olur’’ bakış açısını destekleyecek üç tane örnek ararız. Karanlığın içinde inci aramak gibidir. "Son geçirdiğimiz bu deprem felaketinde ne hayır olabilir ki?’’ Diye düşünenler olabilir ve haksız da sayılmazlar. Fakat olan oldu, zamanı geri alamayız. Depremi değiştirmek gibi bir gücümüz yok. Olana bakış açımızı değiştirip, depremzedelere destek olmak için elimizden gelen her şeyi yaparak devam edebiliriz.
Deprem toplu olarak bilinçlenmemizi sağladı. Farkındalık yarattı. Sevgiyi ortaya çıkardı. Birimizin canı yanınca hepimizin canı yandı. Kenetledi bir anda bizleri birbirimize. Dünyanın pek çok yerinden gelen ve farklı dinlerde, kültürlerde olan insanları birleştirdi. Politikanın, din, dil ayrımının olmadığı yerde sevgi ile birleştirdi. İmar kurallarına uymanın, depremden korunma eğitimlerinin önemini farkına varmamızı sağladı. Cebini doldurmak ile meşgul, bencil egolardan hesap sormamıza fırsat sağladı. Ve daha pek çok olumlu değişimlere sebep olacak fırsatlara vesile oldu ve olmaya devam edecek.
Canlarını feda eden tüm canlar ışıklarda uyusun, yıldızlar yoldaşları olsun. Onlar boşa yaşamlarından olmadı, gözleri arkada gitmesinler. Onlar bu toplum uyansın, aklını başına alsın diye canlarını feda etti diye düşünüyorum. Bizleri içine düştüğümüz girdaptan ve ego dünyasının bitmek bilmeyen, doymaz, obur iştahından çıkarmak ve ego tutsaklığının kabusundan uyandırmak için canlarını verdiler. Ruhları şah olsun.
Sevgi ile,