Her insanın münhasırlığı, tekliği ve özgünlüğü onun kararları, güdüsel olmayan tepkileri ve hayatta kalabilme stratejilerinin toplamı olan kortikal yanıtlarına bağımlıdır.
İnsan ne kadar bilincini ortaya koyarak düşünebilme yetisinde gelişse de bilinçsiz tepkilerin esaretinden kurtulamaz çünkü onları güdümleyemez, bizler her ne kadar beşeri varlıklar olsak da “tabiata tabii”yiz ve onun gereklilikleriyle el ele vermek hayatta kalıp neslimizin, kültürel devamlılığımızı sağlamak için onun kurallarına intibak etmek zorundayız.
Evet her türün kendine ait yetenekleri var. Bize doğum öncesinden itibaren kodlanarak aktarılan çevresel etkenlere direnç gösteren, otomatik ortaya çıkan filogenetik becerilerden zamanla ekstrinsik (dışa bağımlı) gelişen ontogenetik becerilere geçiş yaparız ve bu bizim (insan memelisinin) ayrıcalığımızdır.
Zamanın ötesinde düşünebilen, plan yapabilen, öğrenebilen, öğretebilen, anlam arayan bulduğu cevaplarla yetinmeyen, sorgulayan, filtre eden ve hep aramaya devam eden demektir İNSAN memelisi.
Peki ya bu canlının sıkışan kentler içindeki özgürlük ihtiyacı ne denlidir? Gerek duyar mı insan doğanın sonsuzunda insani alışkanlıklarından ırak bir hürriyete? Yoksa yetinir mi dört duvarın içinde kalmakla? Neyin peşinde koştuğunu bilmediği hayatından razı mıdır?
Zihnin hakimiyeti ve sınırsız gücünü de azımsar nitelikte hareketsizdir insan bedeni... Zihni her ne kadar uçsuz bucaksız bir evren ise bedeni de bir o kadar çakılı bir kazık gibidir anlam aradığı hayatında...
Özgürlük yani öz hürlük; Türünün avantajlarını kullanıp her anı bilincin dahilinde geçirdiğinde insan, kısaca düşünmeye odaklı olup ne kadar otomatlaştığını farkettiğinde ve buna karşılık durumsal yanıtlar ürettiğinde başlar özgürlüğü.
Evet canım kardeş! Sana sesleniyorum.
Bahsettiğim öz hürriyet seni bunu yapmayı istediğin HER AN bulabilir!!! Aranızdaki tek engel, sınırlı olan bilincin ve zihnin.
O yüzden hep zihnin ötesinde bir yerlerde arıyoruz özü, ruhu çünkü o özgürleşmeden önce bulunması ve genişletilmesi gereken bir kavram önce onu bilmek tanımak gerek ERGİNLEŞEBİLMEK İÇİN !!!
Olgunlaşmayan kişilik yani ergen, prematür kişilik; deneyimlerin esaretinden kurtulamaz hayatında sürekli etkileyici olaylar vuku bulur onu uyandırmak için tıpkı kı bir meyvenin olgunlaşmadan dalından kopamadığı gibi. Özgürlükte olgunluk gerektirir, bırakabilmeyi bilmek bırakmadan peşinde koşmaktan daha büyük bir erdemdir. Bunu tattığında her şeyden ve hatta ölümden bile özgürleşirsin işte o zaman korku sende tahakkümünü sonlandırır.
Her şeyden özgürleştiğinde artık özden feragat etme zamanı gelir adeta bir hasat zamanıdır bu insanı zihninden ayrıştırabilmek adına...
Bilincine hakim olan özgürlüğüne hakim olur. Özünü bilmeyen özgürlüğün tadına varamaz çünkü henüz bilincin özgür olacağı nesneyi tanımayan o nesnelerin kendisidir. (Prananın, ana enerjinin dışında kalan bilincin gözünden tanımlanamayan her şeye OBJE | NESNE deriz)
Kendime şunları söyledim, biliyorum ki ben ne işitiyor ve hissediyorsam sende de aynı ışıklar yanıyor, şimdi oku sevgili kardeşim kendime söylediklerimi.
Önce kim olduğumu öğrendiğimde özgür olacağım, yaptıklarımı bildiğimde hiçbir şeye karşı sorumluluk almayıp sadece bazı konularda taşıyabileceğim kadar sorumlu olabileceğim alanlarda kalacağım, kendi görevimin ve hikayemin dışına taşmayacağım, birlik bilincini ve sevgisini yansıtmayan hiçbir eylemde bulunmayacağım, böylelikle zihnim kendinden emin ve kargaşadan uzak kaldığında kendini tanımak için yeterli sessizliğine kavuşacaktır. Ve artık bilincimin aydınlanmaya, kendini göstermeye hazır olduğunu biliyorum, şimdi sadece bekliyorum sessiz ve sakin bir anda kapımı tıklatmasını :) …
Namaste