Kastamonu’nun üç katlı, eski konaklarından birinde doğdum. Evin en alt katında anneannem ve dedem, orta katında bekâr dayım, en üst katında ise ailem yaşardı. Anneannem uzun kış gecelerinde, en alt kattaki oturma odasında masallar anlatırdı.
Bu masallardan biri çok etkileyiciydi, tekrar tekrar dinlemek isterdim. Bir zamanlar bir kral ve kızı varmış diye başlardı anneannem. Prenses çok şımarık bir kızmış, her istediği anında olsun istermiş. “Benim babam kral, ülkenin tek sahibi, ben de onun biricik kızıyım. Zenginim, güçlüyüm, her zaman mutlu olmak istiyorum,” dermiş. Kral kızını çok sever, onun hep mutlu olmasını istermiş. Onun ağlamasına dayanamaz, mutlu olması için elinden geleni yaparmış. Kral kızının sık sık ağlamasına çözüm bulmak için sarayın bilirkişilerini bir araya toplamış, kızının her zaman mutlu olması için ellerinden geleni yapmalarını emretmiş. Köyün bilirkişileri toplanmış, neler yapacaklarını düşünmeye başlamış. Kimisi, her gün eğlence yapalım demiş. Kimisi, gezdirelim demiş. Önerileri hayata geçirerek prensesi mutlu etmeyi denemişler. Ne yaparlarsa yapsınlar prenses her zaman mutlu olamıyormuş. Mutluluğu anlık oluyor, sonra tekrar mutsuz oluyor, babasına devamlı mutlu olmak istediğini söylüyor ve ağlıyormuş. Çaresiz kral, kızını mutlu etmek için çabalıyor ama sürekli mutlu olmasını bir türlü sağlayamıyormuş. Sarayın bilirkişileri, krala uzak köylerden birinde bilge bir kadın olduğunu, bu yaşlı kadının prensesin derdine derman bulabileceğini söylemişler. Kral hemen yaşlı bilgeyi bulunup saraya getirilmesini emretmiş. Yaşlı kadına durumu anlatan bilirkişiler onu saraya getirmiş. Yaşlı kadın, prensesle tek başına görüşmek istediğini söylemiş. Kral, önce bu teklife çok kızmış fakat sonra kabul etmiş ve yaşlı kadınla prensesi yalnız bırakmış. Yaşlı kadın prensese iki tane makara uzatmış. Makaranın birinin tamamı, ötekinin yarısı sarılıymış. Yaşlı kadın sevecen gözleriyle prensese iki makarayı da uzatmış ve birini seçmesini istemiş. Prenses şaşkın gözlerle yaşlı kadına bakmış, neden seçmesi gerektiğini sormuş. Yaşlı kadın, seçtiği makaraya göre yaşamının belirleneceğini söylemiş. Her şeyin tam ve eksiksiz olmasına alışkın prenses, iki makaraya da uzun uzun bakmış ve ipi fazla olanı seçmiş. Yaşlı kadın gülümsemiş. “Yaşamın da bu makaradaki ip gibi uzun olacak. Öteki makarayı seçmiş olsaydın her zaman mutlu olacaktın, üzgün geçirdiğin günün olmayacaktı fakat makaradaki ip gibi kısa olacaktı. Uzun ipli makara mutluluğu, hüznü, acıyı, olumlu ve olumsuz bütün duyguları kapsıyor. Sen de bu makarayı seçtin, uzun yaşayacaksın fakat acı, tatlı her duyguyu yaşamaya hazırlıklı olmalısın,” dedi. Prenses o günden sonra bütün duyguları yaşamaya açık oldu. Hayatı ve insanları olduğu gibi kucakladı.
Pek çoğumuz masaldaki prenses gibi sadece olumlu duyguları deneyimlemek ister ve olumsuzlardan kaçarız. Olumsuz duyguları genellikle bastırırız. Halbuki olumsuz düşünce ve duyguların farkına varmak ve onlarla yüzleşmek gerekir. Neşe, hüzün, endişe, korku, heyecan, coşku, aşk, sevgi, nefret, mutluluk, mutsuzluk gibi duygular insanidir. İnsan olmanın, olumsuz duygular diye etiketlediğimiz bazı kısımlarını bastırdığımızda, bunlar yok olmazlar. İçimizde derinlerde bir yere canlı canlı gömülürler ve genellikle hiç beklemediğimiz anlarda ortaya çıkarlar. Öte yandan düşünce, duygu ve ruh hallerimizi onurlandırarak, onları bastırmadan yaşamaya izin verirsek, kendimizle barışık bir yaşam sürebiliriz. Olumsuz olarak etiketlediğimiz düşünce ve duyguları engellemek yerine, onları gözlemleyebilir, yeri geldiğinde sorgulayabiliriz. Deneyimlediğimiz duyguların farkına varırsak, bu duygulara neden olan kaynak düşünceleri yakalayabiliriz. Düşünceleri yakalayıp, farkına vardığımızda bizi bırakabilirler. Fakat direnir, olumsuz duyguları deneyimlemekten kaçar ve onlara olumsuz tepki verirsek dönüşemez, sıkışıp kalırlar. Direndiğimiz şey daha da büyüyerek karşımıza çıkar. Sağlıklı çözüm, o anda inandığımız olumsuz düşüncenin farkına varmak ve sorgulamak olacaktır. İnandığım düşünce doğru mu, gerçekten doğru mu? Bu düşünceye inandığım zaman hangi duyguları deneyimliyorum? Bu düşünceye inanmazsam nasıl bir hayatım olabilir? İnanmak mı yoksa inanmamak mı bana huzur veriyor? Buna benzer sorular bizi içine düştüğümüz düşünce çukurundan çıkarır ve onlarla yüzleşmemizi sağlar. Bu sorgulama yöntemi yalanla gerçeği birbirinden ayırmamızı sağlar; yaşamımıza açıklık, barış ve huzur getirir.
Düşüncelerden, duygulardan korkup, onlardan kaçmak ya da onları bastırmak ve sadece olumluyu yaşamayı umut etmek yerine, her türlü duyguyu deneyimlemeye açık olmak, yaşamı olduğu gibi kucaklayıp, zorlukların üstesinden gelebileceğimize inanarak kendimize karşı daha dostça tutumlar geliştirmeye çalışabiliriz. Zihnimizden geçen birkaç kara bulut bizi yıldıramaz çünkü onların farkına varma, izleme ve sorgulama gücü bizdedir. Bütünün parçası olan duygular biz insanlar için deneyimlenmeyi bekleyen temel insanlık halleridir aslında.