Ünlü bir düşünür demiş ki; “İnsanlar hayatları boyunca hemen hemen hiç  düşünmüyorlar ben haftada 3 saat düşünerek ünlü oldum“

Hangimiz düşünüyoruz, hayata dair fikir üretiyoruz? Maalesef sadece öğrenilmiş hareket ve otomatik yanıtlarımızla sürdürüyoruz hayatımızı… Belki de vaktimizin bir kısmını düşünmeye ayırsak her şey olduğundan çok farklı bir yöne sapacak,  farklı bir boyut alacak değil mi?

Düşünerek biraz sanat yapacağız zihnin kıvrımlarında, yaşama armağanlar sunacağız, varlığımızın teşekkürünü edeceğiz mikro ve makro evrenimize çünkü yaşam hepimize karşılıksız verilmiş sorgulanması gereken ancak çokta kurcalanmaması gereken harika bir hediye değilde nedir?

Herkesin yaşam öyküsü, karması, irade bilinci ve aklı biricik... En önemlisi de şudur ki; insan her manada gelişebilir, sınırlarını aşabilir, bedbaht saydığı kaderine anlam katabilir... Bunları düşünme sanatını icra eden herkes yapabilir!!!

Hani hep derler ya; aza tamah eden, aza talip olan azalır, azı yaşar. Çok olanı, bereketi isteyen artar ve büyür diye...

Hakikaten de öyledir bu mevzu çünkü kendi niyetlerin ve isteklerin hayatında gördüklerinden ibarettir, bilmediğin şeyi isteyemezsin. Hep bir ilerisini hayatına yerleştirmek, olabilecek olanın en iyisini yapmak için bilgide derinleşmek yeri geldi mi de o bilgide boğulmak gerekir.

İnsan, bilgisi geliştikçe istekleri de büyüyen bir organizmadır.

Hayatından, çizili kaderinden memnun değilsen yarattığın gerçeklikten memnun değilsindir yani tamamen kendi zihninden. Çünkü hayatın düşüncelerinin bir yansımasıdır, yaşadığın mikro evren kendi içinin bir aynasıdır...

Yani yaşamak istemediğimiz bir hayatın içindeysek tamamen zihnimiz bize bunu layık görüyordur...

Zihin zorluklarla baş etmeyi bilir, hayata en kötü senaryolarla tutunur, hep en kötüyü düşündürür, az olana yetindirir... Kişinin ihtiyacı olanı bile talep edememesinin temelinde zihnin bu tutumları vardır. Zihin kanaatkârdır, garanticidir... Fazlalığa ve bilinmedik hiçbir şeye yanaşmaz, güvenmez...

Peki bu dünya bizim kendimizi deneyimlememiz ve olan her şeye şahitlik etmemiz için varsa, bunun uğrunda ihtiyacımız olana göz koymak ne kadar da yanlıştır ki? 

İnsan deneyimlerden geçe geçe, kendinden eksilte eksilte bulmuyor mu özünü...

Bu bir matematiktir, sadeleştikçe öze ulaşırsın. Sadeleşmek için önce çoğalmak ve çoğalmış olanın içinde bulunmak gerekir yani orayı deneyimlemek...

Üzerinde durduğum iki nokta; Düşünme sanatı (sanat diyorum çünkü o günümüz zamanında hiç de sıradan bir eylem değil:)) ve ihtiyacın olanı  istemek, dile getirmek bunları yapabildiğinde kendini ortaya çıkarman kaçınılmaz bir hal alır çünkü düşünmek başlı başına bir üretim aracıdır, senin en üretken halin düşünen halindir. Düşünmek potansiyel olarak her şeyin başıdır.

Düşünebilmek için durmak, seyir eden olmak, yolda kalmak, yolcu olmak en çokta bunları yaparken alarmda olmak gerekir...

Düşünmenin hazzına eriştiğin,

Düşünme melekesinde sınıf atladığın,

İlham perilerinin ortasında oturup, durmaksızın ürettiğin,

Evrenden çekinmeden istediğin,

Doyasıya deneyimlediğin,

En sonunda da KENDİN OLDUĞUN bir hayat yolun olsun.

Namaste…

 

SİTEDE ARA

Go to top