Sevgili Halasana,

Seninle ilk tanışmamız bir hayli garip olmuştu. Öncelikle ileri bir yaşta yogaya başlayan ve hiç esnek olmayan benim için, beyhude bir çaba gibi gözüken ama içten içe çocukluğuma yönlendiğimi hissettiren bir duruştun.

Bisiklet hareketini andırdığın için eski mahalleden tanıdığım bir çocuk gibiydin aynı zamanda. Gel gör ki, o kalçayı kaldırma aşamasında, tüm aşinalık ve çocukça sevincimi söndürecek kadar da zordun.

Başkalarının ayakları başlarının hemen üstüne kadar rahatça iniyor ve yeri öpüyorken, benimkiler anca yukarı kalkıyorlardı. Ah hele o yere inme aşaması, ne meşakkâtliydi öyle. İlk denemem tam bir felâketti doğrusu.

Sırtüstü yatarken, dirseklerimden aldığım güçle, bedenimin alt kısmını zar zor havaya kaldırabildiğimi fark ettiğim anda, seninle ilişkimin gerçekliğinde, tüm sevimliliğini yitiriverdin.

Zamanla, daha rahat yapacağımı umarak azimle devam etmemin nedeniyse, hareket sonrasında sırtımın ve belimin fazlasıyla rahatlamasıydı. Nedense bu hareket benim daha uzun boylu olduğumu hissettiriyor ve enerjimi arttırıyordu.

Gerçekten de hareketi yapa yapa bacaklarımı daha rahat yukarıya kaldırmaya ve hatta başımın üstünden yere doğru uzatmaya başladım. Laf aramızda, seni sevmiştim. Aramızda tuhaf ama tatlı bir ilişki başladığının da farkındaydım.

Sonra aradan yıllar geçti, benim bacaklar, kaslar, omurga esnedi, açıldı ve sen Halasana, favorilerimden oldun. Kollarımla desteklemeyi bıraktığım bacaklarımın rahatlıkla yukarıya doğru harekete yönelirken, belimden bükülerek ayak parmaklarımın yere değişinin tadına vardım. Gittikçe de o parmakların yere inmesine şahit oldum.

Yogada her harekette olduğu gibi, senin de içindeki ahengi yakalamak, hem şevklendirici, hem de aydınlatıcıydı.

Her hareketin bir hikâyesi vardı bence ve seninki kesinlikle çok neşeliydi. Hikâyelerin giriş, gelişme ve sonuçları olduğu gibi, senin de harekete girişin, gelişmen ve sonucun vardı ve ben artık bu hikâyeyi okumaktan hem çok keyif alıyor, hem de bana vermek istediğin mesajları anlamlandırmaya çalışıyorum.

Bu arada da ayaklarımı yerden uzaklaştırmaya başlarken hiç acele etmiyorum artık, başımı usulca geriye doğru alıyor, her bir omurgamın, sonra da bacaklarımın yerle buluşmasını keyifle izliyorum.

Elbette sindirime iyi geldiğini, karın bölgesi organlarını uyararak en iyi çalışma kapasitesine ulaştırdığını çok sonra öğrendim.

Beni yıllar içinde çok düşündürdün Halasana. Ayakların başla aynı düzlemde olmasını meselâ. Heplik ve hiçlik ilişkisini hatırlatıyorsun bana ama bu kadarla da kalmıyor, dengelenme kavramına yönlendiriyorsun sonra. Bedenimin bu kadar tuhaf bir harekette – zaman içinde elbette - nasıl da bu kadar rahat ettiğine şaşırıyorum bir yandan da. Ve ağırlıksız olmayı deneyimliyorum seninle. Zamansızlığın içindeki çocukluğumun kahkahalarını duyuyorum birlikteyken.

Çok şey mi düşünüyorum dersin? Ama ne demişler “düşünene değil, düşündürtene bak.”

O nedenle sana bu mektubu yazmak istedim sevgili dostum – artık dostum diyorum farkındaysan – iyi ki tanıştık ve birlikte yol aldık bunca yıl. Biliyorum bu tek taraflı bir ilişki, biraz bencilce, çünkü senin bana kattığın onca güzelliğe karşın, ben senin için bir şey yapamıyorum. Tek yapabildiğim minnettarlığımı dile getirmek ve olabildiğince hayatımda kalmanı dilemek.

Hep birlikte yol almak dileğiyle, Namaste.

 

 

SİTEDE ARA

Go to top