Cambridge Üniversitesi kütüphanesinin yüksek pencerelerinden giren kış güneşinin soluk ışığı siyah deri kaplı kitabın kapağı üzerine düşüyordu. Sessiz araştırmacılarla ağzına kadar dolu olan kütüphane salonunda kitabın kapağını açtım ve bildiğimiz duruş şekillerinin fotoğraflarının birbirini ardına geldiği sayfaları teker teker çevirdim. Bir yerde Savaşçı Pozu, diğerinde Aşağı bakan Köpek. Bir sayfada ayakta denge duruşu Utthita Padangusthasana; diğerinde baş duruşu (headstand), baş aşağı duruş (Handstand), Supta Virasana ve daha fazlası – yani bir yoga asana el kitabında bulmayı bekleyeceğiniz herşey. Ancak bu bir yoga kitabı değildi. Bu yirminci yüzyılın başlarında İlkel Jimnastik (Primitive Gymnastics) denilen Danca dinamik egzersiz sistemini anlatan bir metindi. Akşam kendi yoga öğrencilerimin önünde ayakta dururken keşfim üzerine düşünüyordum. Öğrettiğim duruşların çoğunun bir yüzyıldan daha kısa bir süre öncesinde bir İskandinav jimnastik öğretmeni tarafından geliştirilmiş olanlarla aynı oluşu ne anlama geliyordu? Bu jimnastik uzmanı Hindistan’da bulunmamış ve hiçbir zaman asanalar üzerine herhangi bir eğitim görmemişti. Üstüne üstelik bu kişinin sistemi bir de beşe kadar sayış biçimi, karın “kilitleri” ve dinamik sıçrayışlar gibi benzer duruşlarıyla da yakından bildiğim Vinyasa yoga sistemiyle olağandışı bir benzerlik sergiliyordu. 

                                                          

Zaman geçmiş ve daha fazla araştırmaya yapmaya beni sevkeden merakım iyiden iyiye rahatsız etmeye başlamıştı. Danimarka sisteminin Avrupalıların egzersiz tarzını yenileyen 19.yüzyıl İskandinav jimnastik geleneğinin bir uzantısı olduğunu öğrendim. İskandinav modeli üzerine kurulu sistemler Avrupa’nın her yerine yayılmış ve orduların, denizcilerin ve pek çok okulun fizik talimlerinin temelini oluşturmuştu. Bu sistemler aynı zamanda Hindistan’a da ulaşmıştı. 1920’lerde Hindistan’daki YMCA tarafından yapılan bir araştırmaya göre İlkel Jimnastik tüm Hint alt kıtasındaki en popüler egzersiz biçimlerinden biriydi,  P.H.Ling tarafından geliştirilmiş asıl İsveç jimnastik sistemi ikinci sırada geliyordu. İşte asıl kafa karıştıran şey de buydu.

Antik mi Modern mi? Yoga’nın Kökleri

Yoga öğretmenlerim bana bunu öğretmemişti. Tam tersine yoga asana, Hindu geleneği ile Avrupa jimnastik sisteminin bir biçimde melez bir türü olarak değil genel olarak Hinduların en eski dini metinleri olan Vedalardan doğarak binlerce yıl boyunca aktarılan bir pratik olarak sunuluyordu. Hikayenin bana söylenilenden de daha fazlasının olduğu açıktı. En azından zeminim sarsılmıştı. Eğer kadim, saygıdeğer bir geleneğe dahil değilsem o zaman ben tam olarak ne yapıyordum? Otantik yoga pratiğinin bir varisi mi yoksa küresel bir aldatmacanın bilinçsiz faili miydim?

Günümüzde uyguladığımız yoganın nasıl ortaya çıktığına dair ipuçları arayışıyla dört yılı İngiltere, Birleşik Devletler ve Hindistan’da hararetli bir araştırmayla geçirdim. Yüzlerce modern yoga el kitabı ve binlerce sayfa dergiye göz attım. Yoga’nın özellikle de kendi uygulamamın kaynağı olduğu söylenilen hatha yoganın “klasik” geleneklerini, Upanişadları, daha sonra “”Yoga Upanişadları”; Goraksasataka, Hatha Yoga Pradipika ve diğerleri gibi ortaçağ hatha yoga metinlerini ve hatha yoga pratiklerinin kendisinden doğduğu daha az karmaşık ve daha dar alandaki metinler olan Tantrik geleneklerden metinleri  araştırdım.

Niels Bukh’un İlkel Jimnastik sisteminden bazı duruşlar

Bu temel metinler tarandığında asananın Hindistan’daki önemli yoga geleneklerinin oldukça nadiren temel bir özelliği olduğu benim için gün yüzüne çıkmıştı. Günümüzde çoğunlukla yoga sistemlerinin yardımcı pratikleri arasında yer aldığını bildiğimiz (özellikle de hatha yogadaki) duruşlar, yoganın hâkim unsuru değillerdi. Bunlar Pranayama (nefes araçlarıyla hayati enerjinin genişletilmesi), dharana (yoğunlaşma veya zihinsel melekenin bir noktaya toplanması) ve nada (ses) gibi diğer pratiklere göre ikincil düzeydeydiler ve temel hedefleri sağlık ve zindelik (fitness) değildi. Duruşsal (postural) yogaya ilginin 1920’ler ve 1930’larda aniden hızla patlamasına kadar da durum bu şekildeydi.

Asana Batı Dünyasına Göç Ettiğinde

Yoga, 19.yüzyılın sonunda Batı’da popülerlik kazanmaya başlamıştı. Ancak bu, Hindistan’da derin kökleri olan yoga geleneklerinden pek çok bakımdan radikal bir kopuşu simgeleyen Batılı ruhsal ve dini fikirlerden derinlemesine etkilenmiş bir yoga idi. Swami Vivekananda’nın başını çektiği “ihraç yogilerin” ilk dalgası asanayı büyük ölçüde görmezlikten gelmiş ve daha çok pranayama, meditasyon ve pozitif düşünme üzerine yoğunlaşma eğilimi göstermişlerdi. İngiliz eğitimi almış Vivekananda 1893’de Amerikan kıyılarına varmış ve Doğu Sahili’nin yüksek sosyetesi arasında ani bir başarı edinmişti. Bazı duruşları öğretmiş olsa da Vivekananda halkın önünde genellikle hatha yogayı özellikle de asanayı reddetmişti. Onun çağrısı ile Hindistan’dan Birleşik Devletlere gelmiş olanlar Vivekananda’nın asanaya dair hükümlerini tekrarlama eğilimindeydiler. Bunun sebebi kısmen para adına zor ve sert performans gösteren  yoginlere, “fakirlere” ve düşük kasttan dilencilere yönelik Vivekananda gibi yüksek kasttan Hinduların uzun süreli önyargıları ve kısmen de Batılı sömürgeciler, gazeteciler ve bilginlerin bu gruplara yönelik asırlardır sürdürülen husumet ve alaycılıklarından kaynaklanmaktaydı. 1920’lere kadar net bir asana versiyonu, Hindistan’da ortaya çıkan ve modern İngiliz dilinde ifade edilen yogaların temel bir özelliği olarak öne çıkmaya başlamamıştı.



Swami Vivekananda 1863-1902

Bu net durumun ortaya çıkışı uzun süredir sorularımın arasında yer alıyordu. 1990’ların ortalarında B.K.S. Iyengar’ın Light on Yoga adlı eserinin bir kopyası ile birlikte Hindistan’da yoga asana eğitimi için üç yıl geçirmiş ve bu eğitimi veren bir yer bulmanın ne kadar zor olduğu keşfetmenin şaşkınlığını yaşıyordum. Tüm Hindistan’da tanınmış ve daha az tanınmış öğretmenlerden ders ve atölye eğitimleri almıştım, fakat bunlar daha çok Batılı yoga hacılarına hitap ediyordu. Hindistan yoganın yurdu değil miydi? Neden daha çok sayıda Hindu asana yapmıyordu? Ve niçin ne kadar aramış olsam da bir yoga matı bulamamıştım?

Güçlü Bedenler İnşa Etmek

Yoga’nın yakın geçmişine dalmaya devam ettikçe yapbozun parçaları yavaş yavaş biraraya gelmeye ve tüm resmin daha geniş bir kısmını göstermeye başlamıştı. 20.yüzyılın ilk on yılında Hindistan –dünyanın geri kalanında da fazlasıyla olduğu gibi- ulusal bağımsızlık mücadelesiyle yakında ilgili olan fizik kültürü için emsali görülmemiş bir şevke kapılmıştı. Daha iyi bedenlerin, mantıklı insanların inşası daha iyi bir ulus kurmak ve sömürgecilere karşı şiddetli bir mücadele durumunda başarı şansını arttıracaktı. Geleneksel Hindu pratikleriyle güreş gibi disiplinlerden Batılı tekniklerin bir araya getirilmesiyle çok geniş bir egzersiz sistemi doğmuştu. Çoğunlukla söz konusu güç inşa eden sistemlere verilen isim “yoga” idi. Tiruka gibi (yani K.Raghavendra Rao) bazı öğretmenler, tüm ülkeyi yoga guruları kılığında potansiyel devrimcilere güçlenme ve mücadele tekniklerini öğreterek gezmekteydi. Tiruka’nın amacı halkı İngilizlere karşı bir isyan için hazırlamaktı ve kendisini dindar bir zahit kılığında gizleyerek otoritelerin dikkatinden kaçmaktaydı.


Swami Kuvalayananda 1883-1966

Ulusalcı fizik kültür reformcusu Manick Rao gibi diğer öğretmenler Avrupa jimnastiğini beden direnciyle yapılan egzersizlerle karıştırmış, mücadele ve gücü amaçlayan Hintli teknikleri ihya etmişti. Rao’nun en ünlü öğrencisi Swami Kuvalayananda (1883-1966) kendi zamanının en etkili yoga öğretmeniydi. 1920’lerde Kuvalayananda kendisinin asi ve gurubhai’si olan (guru kardeşi) Sri Yogendra (1897-1989) ile birlikte asanalarla yerli Hint fizik kültür sistemlerini en son Avrupalı jimnastikleri ve natüropati tekniklerini biraraya getirdi.

Bu kişilerin öğretileri Hindistan hükümetinin de yardımıyla çok geniş alana yayıldı ve –fizik kültür ve terapi olarak yeniden formüle edilen- asanalar daha önce Vivekananda sonrası yoganın ihyasında görülmemiş düzeyde hızla meşruiyet kazandı. Her ne kadar  Kuvalayananda ve Yogendra Batı’da çok fazla tanınmamış olsalar da yogayı günümüzde uyguladığımız şekliyle yapmamızın büyük ölçüde sebebi onların çalışmaları olmuştur. 

 

Yenilikçi Asana

Modern asana pratiğinin 20.yüzyıl Hindistan’ındaki gelişiminde diğer bir fazlasıyla etkili figürü de elbette 1930’ların ilk döneminde Kuvalayananda’nın enstitüsünde çalışmış ve B.K.S. Iyengar, K.Pattabhi Jois, Indra Devi ve T.K.V. Desikachar gibi 20.yüzyılın en etkili küresel yoga öğretmenlerinden bazılarına yoga öğretmeye devam etmiş  olan T. Krishnamacharya (1888-1989) olmuştur. Krishnamacharya tüm altı darşana’da (Ortodoks Hinduizmin felsefi sistemleri) ve Ayurveda’da dereceler edinerek geleneksel Hinduizm öğretilerine adım atmıştı. Ancak o, günümüzün ihtiyaçlarına karşı da açıktı ve 1930’larda geliştirdiği bazı yeni asana pratiklerinde de örneğini verdiği gibi yenilikçi olmaktan da çekinmiyordu. Büyük modernleştirmeci ve fizik kültür meraklısı Mysore maharajası Krishnarajendra Wodeyar’ın desteğinde bir yoga öğretmeni olarak görev yaptığı sırada Krishnamacharya, çağın fizik kültür ruhu ile fazlasıyla paralel olarak ve asıl olarak Hindistan’ın gençliğine yönelik dinamik bir asana pratiği formüle etmişti. Tıpkı Kuvalayananda’nın sistemi gibi bu da hatha yoga, güreş egzersizleri ve modern Batılı jimnastik hareketinin izdivacı olması itibariyle yoga geleneğinde daha önce benzeri görülmemiş bir şeydi.


Tirumalai Krishnamacharya 1888-1989

Bu deneyler nihayetinde en ünlüsü günümüzde Ashtanga vinyasa yoga olarak bilinen, çağdaş birkaç asana pratiği stiliyle sonuçlanmıştı. Bu pratik tarzı her ne kadar Krishnamacharya’nın geniş öğretim kariyerinin sadece kısa bir dönemini temsil ediyor olsa da (bu onun yoga terapisine inanılmaz katkısına yönelik bir hüküm yürütmek değildir) Amerikan vinyasa, flow ve Power Yoga temelli sistemlerin yaratılmasına büyük ölçüde katkıda bulunmuştur.

Peki bu beni hangi noktaya getirdi? Uyguladığım Yoga stillerinin hedefler, yöntemler ve motivasyonlar bakımından geleneksel olarak asanalara izafe edilenlerden farklı, nispeten modern bir geleneğe ait olduğu açıkça belliydi. Amerika ve Avrupa’da günümüzde yaygın olan pek çok yoga türünün ortaçağ pratiklerindeki biçimlerinin çok ötesinde değişmiş olduğunu görmek için sadece Hatha Tattva Kaumudi, Gheranda Samhita veya Hatha Ratnavali gibi metinlerin çevirilerini incelemek bile yeterli olacaktır. Modern öncesi hatha yoga’nın felsefi ve ezoterik çatısı ve asanaların “meditasyon ve pranayama için “oturuşlar” olarak değeri, modern Batı’nın ön plandaki jimnastik hareketi, sağlık, zindelik ve ruhsal irtibatlarının olduğu sistemlerde tâli bir öneme taşımaya başlamıştı. Bu durum uygulamakta olduğum yogayı sahte mi yapıyordu?

Bu, benim için alelade bir soru değildi. Tüm bu yıllar boyunca gündelik rutinim şafaktan önce kalkmak, iki buçuk saat yoga yapmak ve daha sonra tüm gün yoga tarihi ve felsefesini araştırmaktı. Günün sonunda ya bir yoga sınıfında öğretiyor ya da öğrenci olarak derslere katılıyordum. Tüm yaşamım yoga çevresinde dönüyordu.

Kütüphaneye yeniden geri döndüm. B.K.S. Iyengar gibi Hindu asana öncülerinin ortaya çıkışından çok daha önce Batı’nın kendi jimnastik duruşu geleneğini geliştirmiş olduğunu keşfettim. Üstelik tüm bunlar, çoğunlukla kadınlar için ve kadınlar tarafından, daha yüksek farkındalık seviyesine varmak için duruş, nefes ve gevşemenin kullanıldığı ruhsal geleneklerdi. Cajzoran Ali, Genevieve Stebbin gibi Amerikalılar, Dublin doğumlu Mollie Bagot Stack gibi Avrupalılar, bu “uyumluluk hareketi”nin (harmonial moviment) 20.yüzyılın başlarındaki varisleriydi. Yeni doğmuş asana temelli yoga sistemleri de doğal olarak çoğunlukla daha önce mevcut söz konusu Batılı jimnastik geleneklerinin gözünden yorumlanmıştı.


Genevieve Stebbins 1857-1934

Günümüzde pek çok yoga uygulayıcısının Hindistan’da ortaçağ hatha yogasından daha çok kendi büyük-büyükebeveynlerinin ruhsal jimnastik geleneklerinin mirasçıları olduklarına dair zihnimde en küçük bir şüphe bile kalmamıştı. Ayrıca bu iki bağlam birbirinden çok, çok farklıydı. Modern yoga duruşları Batılı jimnastik sistemlerinden türemiş (durum bazen böyle olsa da) değildi. Daha çok modern dönemde geliştirilmiş olan senkretik yoga pratikleri olarak örneğin Amerikan uyumluluk hareketinin, Danimarka jimnastik sisteminin veya daha genel olarak fizik kültürün bakışıyla yorumlanmışlardı. Ve bu yeni bir anlayış ve pratik geleneği üreterek hareketlerin bizatihi kendi anlamlarını derinden değiştirmişti. Çoğumuzun miras aldığı gelenek de budur.

İnanç Krizi

Tüm bu zaman zarfında uyguladığım günlük asana pratiğine asla ara vermemiş olsam da anlaşılabileceği üzere inanç krizi gibi bir şeyi deneyimliyordum. Pratiğimin üzerinde duruyor gibi göründüğü zemin –Patanjali, Upanişadlar, Vedalar- “yoga geleneğinin” hakiki tarihinin bana öğretilen şeyden oldukça farklı olduğunu keşfettikçe dağılmaya başlamıştı. Pek çok modern yoga okulunun kendi pratiklerinin antik kökleri hakkındaki iddiaları tam olarak doğru değilse bu durumdan onlar temelde sahte miydi?

Ancak zaman geçtikçe modern asana geleneklerinin otantik olup olmadıklarını sormak bana muhtemelen yanlış bir soru olarak görünmeye başladı. Çağdaş duruşsal (postural) pratiği, antik yoga geleneklerinden bir sapma olması bakımından reddetmek çok kolaydı. Ancak bu yaklaşım yoga’nın binlerce yıl boyunca pratik adaptasyonlarının çeşitliliğine ve modern yoganın yoğun tarihiyle ilişkisindeki yerine yeterince ağırlık vermiyordu. Yoga üzerine bir düşünüş kategorisi olarak “otantiklik” yetersiz kalmakta ve bizzat yoga pratiğinden ziyade 21.yüzyılda kendi güvensizliğimiz hakkında bize daha fazla şey söylemektedir.

Bu hatalı tartışmadan kurtulabilmenin tek yolunun bazı modern pratikleri basitçe yoga ağacına yapılan son aşılar olarak görmek olduğu kanaatine vardım. Yogalarımızın kökleri hiç kuşkusuz Hint geleneğindedir, fakat bu, hikayenin tümü olmaktan çok uzaktır. Yogayı onun geniş kökleri ve şubeleriyle geniş ve kadim bir ağaç olarak düşünmek, ne otantik “geleneğe” bir ihanettir ne de ne kadar saçma olursa olsun herşeyi eleştirel olmayacak şekilde kabul ederek “yoga” olarak adlandırmayı teşvik etmektir. Hatta aksine bu düşünme biçimi, yogayı antik mirasımızla olduğu kadar kendi geçmişimizle ilişkimiz içinde görmek adına kendi pratiklerimizi ve inançlarımızı daha yakından incelemeye bizi teşvik edebilir. Aynı zamanda bazen şaşırtıcı olabilen çağdaş yoga pazarında yolumuzu bulabilmemiz için bize bir ölçüde berraklık kazandırabilir.   

Kendi pratiklerimizin Batılı kültürel ve ruhsal mirası hakkında öğrenmek bizi kendi gelenek yorumumuzla ilgili anlayışlarımız ve yanlış anlayışlarımız, ümitlerimiz ve kaygılarımızı nasıl ürettiğimizi ve yeni bir şey yaratmak adına yığınla etkinin nasıl biraraya geldiğini bize gösterecektir. Aynı şekilde yoga uygularken, ne yaptığımızı, onun bizim için anlamının ne olduğunu gerçekçi bir biçimde görebilmeye bizi davet ederek perspektifimizi de değiştirecektir. Pratiğin kendisi gibi bu bilgi de kendi koşullarımız ve gerçek kimliğimizi gözlerimizin önüne serebilir.

Tarihin sadece tarih adına yapılmasının ötesinde yoganın yakın geçmişi hakkında birşeyler öğrenmek bize, kadim ve modern gelenekle ilişkimize bakabilecek gerekli ve güçlü bir bakış kazandıracaktır. En iyi koşullarda modern yoga bilginliği günümüzün en acil ihtiyaç duyulan yogik erdemi olan viveka’nın (“temyiz” veya “doğru hüküm”) bir ifadesidir. Yoga tarihini ve giriftliğini anlamak, bizi antik köklere yönelik hakiki ve berrak bir bakışa daha fazla yaklaştıracaktır. Ayrıca 21.yüzyılda daha olgun bir yoga pratiği dönemine geçmek izin bize yardım edebilecektir.

Yazar Hakkında

Bir yoga pratisyeni ve bilgini olan Mark Singleton, Hindistan’daki yoğun yoga eğitiminden sonra yoga öğretmeni olmuş ve İngiltere’ye döndükten sonra ilahiyat alanında incelemeler yapmış ve modern duruş yogasının (modern postural yoga) kökleri hakkında araştırmalar yapmıştır. Singleton, bu konuda Cambridge Üniversitesi’nde Elizabeth De Michelis’in gözetiminde yürüttüğü araştırmaları doktora tezi olarak da sunmuş, tezi daha sonra Yoga Body: The Origins of Modern Posture Practice  [Oxford University Press, 2010] adıyla  kitap olarak da basılmıştır.


Yazan    : Mark Singleton
Çeviren  : Şafak Başkaya
Kaynak  : https://www.yogajournal.com/yoga-101/philosophy/yoga-s-greater-truth/








SİTEDE ARA

Go to top