Yolun Unutulan Parçası “DUR’AK” 

“Sakin bir zihne, tüm evren teslim olur” ve hakikatini ikram eder.

Düşünmeye, aksiyon almaya ve her zaman bir sonraki adımını planlamaya kurulu bir zihne ev sahipliği yapıyoruz, zihnimiz vesveselerle kaynıyor adeta. 

Git, git, git,

Yap, yap, yap,

Et, et, et,

Ol, ol, ol,

Yürü, yürü, yürü,

Söyle, söyle, söyle,

Duy, duy, duy,

Öğren, öğren, öğren,

Al, al, al,

Yaz, yaz, yaz…

( Hep bunların peşinde, akıp giden (!) Yani “kayıp giden” bir hayat … )

Zihninin bu şekilde açılacağı yanılgısı yerini; 

Yalnız kalmak,

Sindirmek,

Hemhal olmak,

İçselleşmek,

Bütünleşmek,

Bir olmak,

Ve sadece VAR OLMAK ! İle alırsa, aşağıdaki bu alıntının gerçekliğini tüm hücrelerinde hissedeceksin; 

“Acele etmeden önce, sakince yaşamayı öğrendiğinde işlerin ne kadar hızlı ilerlediğini göreceksin”

Çünkü ancak durduğunda parçalar birleşir, aklına bir fikir, ilham gelir ve hatırlarsın.

Durmak, koşmaya göre seni sonuca daha hızlı götürür ve evren sana hazır olduğun şeyi tam zamanında gönderir. 

O yüzden bu yolda, koşmana gerek yok sevgili kardeşim. 

Yolculuk; yol var olduğu için var, sen var olduğun için değil. Yol var olduğu sürece ve sen yolda olmaya kararlı olduğun sürece yolun gidişatı sana gösterilir... Korkma, acele etme ve yolun sonu ile ilgili endişe etme. 

UNUTMA ! Yolda, yoldaşlar var iken, durakta yalnızca sen varsın ama asla yalnız değilsin çünkü ”yalnızlık bir diğerinin yokluğu iken, tek başınalık kendinin varlığıdır” kendinin en var olduğu yerdir, yalnızlık. 

Yogi, kendinin tüm kılıflarından arınmayı ve aidiyet duygusunun zirvesini yaşadığı “kendi bedenini” bile bırakmayı niyetlediği için bir başkasının varlığı onun için zihnine ekstradan yüklenen bir malumat yığınıdır. 

Evet kendilerini, kendilerine adamış yogiler bir başınalıkları ile tamamlanmaya çalışırken, kendilerini hiç tanımayan ve buna çaba göstermeyen kimseler ise ruhlarını kalabalıkların içinde tamamlamaya çalışır, Yogi kendiyle o kadar incelikle çalışıyordur ki ömrü boyu sebatle, bilfiil, benliğini tanıma arayışındadır ve kendini asla yalnız hissetmiyordur o zaten “kendinde” en yakın arkadaşını bulmuştur :) 

O, kendini kendinde bulacağının bilgisini edinmiştir, hiç dışarıda aramamıştır... 

Ruhların en büyük fantezisi ise kendini tamamlamaktır :) ve zihnin buna izin verse de vermese de o olduğu yerde, bunun için çalışıyordur. 

Sahip olduğumuz en güzel hediye değil mi yaşamımız? 

Deneyimlenecek onca şeyi içine kapsayan sayısız güzelliğe sahip bu yaşamda ve bu dünya kaosunun içinde “DURMAK” en cesur eylemimiz ve erdemimiz. 

Ruhsal olgunluğun belirleyicisidir “huzurla dur’abilmek”. 

Durmayı deneyimlemenin en güzel yolu;

Yoga’dır..

Yogalanmak, anlanmak demektir...

Pratik, dünyaya mola demektir...

Pratik, şimdidir.

Ve

Şimdi, sonsuzdur. Ancak şimdinin tadına varan, sonsuzun tadına bakabilir!!! (İşte o asla duraklara uğramadan, peşinde koştuğun sonsuzluk arayışının formülü) 

Benliğimiz başlı başına bir haritadır (başı, sonu gideceği yer bellidir), zihnimiz bizi (özümüzü) yaşamın kör kuytularında kaybederken, ona dönüp bakmak her seferinde bir pusula etkisi yaratır, yönümüzü bize yeniden hatırlatır bunun için güzel bir sessizlik yarattığında özünden gelen sinyalleri duymaman mümkün değil. 

Durmak insana sadece spiritüel manada katkı sağlamaz, fizyolojik olarakta durmak, beynimizde “Default Mode Network” yani “Varsayılan Mod Ağı”nı aktive eder. Bu mod beynin dinlenim durumundayken çalışan, içeride veri yığınının işletimini sağlayan, sonrasında onları belleğe taşıyan yani bizim tam olarak düşünce ve dataları içselleştirmemizi sağlayan mod. 

Evet 10 dakika hiç bir şey yapmadan durduğunda “DMN“ yani zihnin bellektekileri toparlayıp örüntü oluşturma yeteneği devreye giriyor. 

Bu şekilde “Durduğunda hatırlar, bıraktığında aydınlanırsın” gerçeği, fizyolojik olarak da doğrulanıyor. Düşünürler boşuna inzivalarda aymıyor değil mi :) 

Zihnin mucize sayabileceği olayların hepsi düşünce dinamiğinin sükun fazının bitiminde patlıyor. 

Bunun için özel bir inziva alanına gerek yok, kendi mağarana (içine) çekilmen yeterli. 

Yaşayıp, nefes aldığın HER GÜN, sana  kendi mağaranın içinde aydınlanabilme fırsatı sunar. 

Lütfen bu fırsatları kaçırma sevgili kardeşim çünkü telafisi olmayan tek şey akıp giden zaman... 

Bir türlü, çiçek açmıyorsan da yine bir DUR bir DÜŞÜN! Ama asla kendini suçlama. 

Toprağına ve ışığına bir bak etrafın nelerle sarılı, nelerin etkisi altındasın? 

Çevrendeki insanlar, yaşam alanın, bedenin ve zihninin içi senin çiçeğinin açmasını destekliyor mu? Durup, düşünmene, olanı algılamana müsaade ediyor mu? 

DUR, sevgili kardeşim.

Durmak sana çok iyi gelecek ! 

Sevgilerimle,

Namaste



 

Go to top