Kendi matrixinde, zihninin bir yansıması olarak yaşıyorsun ve buradaki yerinde bilincin kadar yer kaplıyorsun! Bilinçsiz farkındalığa sahip bir kişi; sadece bakar ve her şeyi kendiyle bağdaştırır. Farkındalığının farkında kişi; baktığı şeyleri görmeye çalışır. Yoga yolundaki kişi; gördüğü şeyleri anlamaya çalışır.
Kendini Bulmuş bir Yogi; baktığı her şeyde kendini görür. “O, bilginin kendisidir” idealizmine sahiptir.
Yogi, ilanihaye olan bilincini fizikselden metaya bu beden vasıtasıyla dönüştürmeye geldiğini bilir. Zihinsel tüm fenomenler, zihin prodüksiyonunda üretilen dünya aleminde canlanan eğreti sunulardır.
Solipsizm; insanda doğayı, doğada insanı bulan, her varlıkta insanın tasarımlarını gören bir felsefi görüş olarak varlığı düşünceye indirgeyen bir idealizmdir. Solipsizm, insanın kendi zihni ve varlığından başka bir şeyi bilemeyeceği anlamına gelmektedir (Oxford Dictionaries 2014)
Etimolojik açılımı "soluz"=yalnız ve "ipse"=varlığım’dır.
Var olan tek şey kendi bilincimizdir.
Öteki insanlar dahil olmak üzere “ben” dışında kalan hiç bir nesnel gerçeklik yoktur. “Yalnız ben varım, benden başka her şey yalnızca benim tasarımımdır” der. Ancak herkes kendi bilinç düzeyine göre bir mühendistir.
Soliptik olarak atıfta bulunulan her şey “tek bencilik” nosyonuna sahip olmalıdır yani bilincin “ben” tasarımındaki tekliğini vurgulamalıdır.
Var olan her şeyin kişinin ya kendisi ya zihni olduğunu iddia eder ve bir noktaya kadar yoga da bunu savunur.
Soliptikler; var olan her şeyin, bilincin birer tezahürü yani ürünü olduğunu, “benden ve zihnimden gayrı bir şey yoktur” diyerek deklare eder.
Solipsizm, ampirik olarak kişinin edimlerinden yani amaca yönelik davranış ve eylemlerinden başka şeyleri bilincinin bilemeyeceğini savunur.
Deneyimlenmeyen şey bilinçle buluşamaz, bilişle kavuşuma girmeyen deneyimlerin hiç biri mutlak bilgiye dönüşemez ve kişinin var olan her şeyle tümleşik (entegre) olmasını amaçlayan Yoga'da kendini tecelli ettiremez.
Solipsizm ve Yoga; “Deneyimi” varlığın temelini anlamak için asal bir us olarak görür!
Dekart’ın solipsizm hakkındaki “Tanrı’nın var olduğu fikrini biz kendimiz elde etmemişizdir, ona göre bu fikir bizzat Tanrı’nın kendisi tarafından bizim zihnimize yerleştirilmiştir. Bu sebepten dolayı da Tanrı’nın var olması gerekir” ve “Düşünüyorum öyleyse varım” söylemleri varlığın Simülasyon Hipotezi üzerindeki yerini düşünmeye şayan bırakır :)
Yani bu içinde şu soruları taşır, tanrının deneyim yaşama nihayetiyle kendini aradığı birer figür müyüz? Varlığını zihnimize o mu yerleştirdi yoksa biz mi onu zihnimizde var ettik? Yoksa düşüncelerimden ötürü yapay (zihnimin yansıması olan) bir dünya mı yarattım? Ya da sadece varolduğum için mi varım ve tüm gerçeklik hakkında düşünüyorum?
Yoga; varlık olarak gördüğü her şeyi zihinsel boyutta tanımlar ve zihinsel boyutun ötesine geçip görünenin ardındakileri algılamayı amaçlar ve en son tüm bilginin, zihnin ve aklın da ortadan kalkmasıyla bilinci gerçekleri görmesi için gerçek sandığımız dünya üzerinde tekil bırakır.
Bilinç gördüğü şeylerin kendinden bir parça olduğunu bilir ancak zihin onu modifiye ederek akla getirir ve biz bu şekilde doğadan ayrı olduğumuzu sanarız ancak zihin her şeyi olduğu gibi algılamayı öğrendiğinde gördüğünün kendisinin bir parçası veya tamamen kendisi olduğunu anlar ve akla varlığı en rafine haliyle sunar.
Soliptizmi benimsemiş bir yogi olarak şunu düşünürüm; var olan her şey, her durum, her olay benim tezahürümün bir sonucu ise hayatımda istediğim herhangi bir değişimi kendi değişimimle yaratabilirim.
Yaşadığım evreni kusursuz sayabilmem için, benim kusursuz bir ayna olmam gerek :)
Doğa bana, ben sana aynayım sevgili kardeşim! Kalbinde ki İlahi Sevgiyi Parlatıp, Yansıtabilmen Dileğimle…
Namaste :)